باب: ما
يعطى في
الرقية على
أحياء العرب
بفاتحة
الكتاب.
16. FATİHA SURESİ İLE ARAP KABİLELERİNİN ŞİFAYA KAVUŞMASINA
VESİLE OLUP BUNDAN ÜCRET ALMAK (RUKYE)
وقال ابن
عباس، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم: (أحق ما
أخذتم عليه أجرا
كتاب الله). ----------- وقال
الشعبي: لا
يشترط
المعلم، إلا
أن يعطى شيئا
فليقبله. وقال
الحكم: لم
أسمع أحدا كره
أجر المعلم.
وأعطى الحسن
دراهم عشرة.
ولم ير ابن سيرين
بأجر القسام
بأسا. وقال:
كان يقال:
السحت: الرشوة
في الحكم،
وكانوا يعطون
على الخرص.
İbn Abbas r.a. şöyle demiştir: Nebi s.a.v. dediki:
"Karşılığında ücret aldığınız işler içerisinde en haklı olanı Allah'ın
Kitabıdır." Şa'bi, "Öğretmen
ücret almayı şart koşmaz. Fakat bir şey verilirse kabul etsin"
demiştir. el-Hakem şöyle demiştir:
"Öğretmene verilen ücreti mekruh sayan hiçbir kimsenin olduğunu
işitmedim." Hasan'a (öğretmenlik
ücreti olarak) on dirhem verilmişti.
İbn Sirin, arazileri paylaştıran (taksim eden) kimsenin aldığı ücrette
bir sakınca görmemiştir. O şöyle der: "Süht, bir hüküm elde etmek için
verilen rüşvettir. İnsanlar, tahminde bulunması için ücret verirdi."
حدثنا
أبو النعمان:
حدثنا أبو
عوانة، عن أبي
بشر، عن أبي
المتوكل، عن
أبي سعيد رضي
الله عنه قال:
انطلق
نفر من أصحاب
النبي صلى
الله عليه
وسلم في سفرة
سافروها، حتى
نزلوا على حي
من أحياء
العرب،
فاستضافوهم
فأبوا أن يضيفوهم،
فلدغ سيد ذلك
الحي فسعوا له
بكل شيء لا ينفعه
شيء، فقال
بعضهم: لو
أتيتم هؤلاء
الرهط الذين
نزلوا، لعله
أن يكون عند
بعضهم شيء،
فأتوهم
فقالوا: يا
أيها الرهط،
إن سيدنا لدغ،
وسعينا له بكل
شيء لا ينفعه،
فهل عند أحد
منكم من شيء؟
فقال بعضهم:
نعم، والله
إني لأرقي،
ولكن والله
لقد
استضفناكم
فلم تضيفونا،
فما أنا براق
لكم حتى
تجعلوا لنا
جعلا،
فصالحوهم على
قطيع من
الغنم،
فانطلق يتفل
عليه ويقرأ: {الحمد
لله رب
العالمين}.
فكأنما نشط من
عقال، فانطلق
يمشي وما به
قلبة. قال:
فأوفوهم جعلهم
الذي صالحوهم
عليه، فقال
بعضهم: اقسموا،
فقال الذي
رقي: لا
تفعلوا حتى
نأتي النبي صلى
الله عليه
وسلم فنذكر له
الذي كان،
فننظر ما
يأمرنا،
فقدموا على
رسول الله
فذكروا له، فقال:
(وما
يدريك أنها
رقية). ثم قال:
(قد أصبتم،
اقسموا،
واضربوا لي
معكم سهما).
فضحك رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.وقال
شعبة: حدثنا
أبو بشر: سمعت
أبا المتوكل:
بهذا.
[-2276-] Ebu Said r.a. şöyle anlatır: Resulullah'ın
sahabılerinden bir grup bir sefere katılmışlar ve bir kabilenin yakınında
konaklamışlardı. Onlardan, kendilerini misafir etmelerini istediler. Fakat bu
arap kabilesi buna yanaşmadı. Bu arada kabilenin reisini bir akrep soktu. Onun
için çareler araştırmaya başladılar. Derken (hiçbir çare kalmayınca) sahabılere
gelip, "Ey ahali! Reisimizi akrep soktu. Her şeyi denedik ama hiçbir fayda
vermedi. Sizin bu konuda yapacak bir şeyiniz var mı?" diye sordu.
Bir sahabi, "Evet, vallahi ben rukye yapabilirim (okuyarak
tedavi edebilirim). Fakat bizi misafir etmenizi istedik, siz kabul etmediniz.
Bundan dolayı ancak belirli bir ücret karşılığında bunu yapabilirim" dedi.
Daha sonra bir sürü koyun karşılığında tedavi yapmak üzere anlaştılar. Reisin
yanına gittiler. Önce akrebin soktuğu yerin üzerine hafifçe tükürdü, sonra
fatiha suresini sonuna kadar okudu. Reis, birden üzerindeki büyük bir yükten
kurtulmuş gibi hafifledi ve yürümeye başladı. Onda hastalıktan bir eser
kalmayınca: "Üzerinde anlaşmış olduğunuz ücreti bu adama verin"
dedi. Daha sonra sahabilerden bazıları,
"koyunları paylaştırın" dedi.
Tedaviyi yapan kimse, "Hayır, Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e varalım, durumu anlatalım, bakalım ne emreder, o zamana kadar
paylaştırmayın" dedi. Olayı
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlatınca, Efendimiz Sallallahu Aleyhi
ve Sellem: "Fatiha'nın tedavi için kullanıldığını sen nereden bildin?
İsabet etmişsiniz. Koyunları aranızda paylaşın. Bana da bir pay ayırın"
buyurdu ve gülümsedi.
Tekrar: 5007, 5736, 5749
AÇIKLAMA: Alimlerin çoğunluğu, İbn Abbas'ın,
"Karşılığında ücret aldığınız işler içerisinde en haklı olanı Allah'ın
Kitabıdır" sözünü, Kur'an öğretmek karşılığında ücret almanın caiz olduğu
görüşüne delil olarak getirmişlerdir.
Hanefiler bu görüşe karşı çıkarak, Kur'an öğretmek karşılığında
ücret alınamayacağını, tedavi amacıyla (rukye) olması halinde ücret almanın
caiz olacağını belirterek şöyle derler: "Çünkü Kur'an öğretmek bir
ibadettir. İbadetin ücretini Allah verecektir."
Esasında Hanefilere göre, Kur'an'la tedavide de asıl olan hüküm
budur. Ancak Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde yukarıdaki gibi bir
uygulama bulunduğu için rukyeyi caiz görmüşlerdir.
Hasan-i Basri'nin aldığı on dirhem'e gelince; İbn Sa'd, Yahya
İbn Said İbn Ebu'l-Hasen yoluyla, "Tabakat" adlı eserinde olayı şöyle
nakletmiştir: "Yeterlik belgesi verilince amcama, "Ey amcası!
Öğretmen bir şeyler istiyor" dedim. (Amca dedi ki: Onlar bir şey almazdı.
Ona beş dirhem verin". Ben aynı şekilde durmaya devam edince, "Ona
(Hasen'e) on dirhem verin" dedi.
"Tahminci"ye (haris), ücret verilmesi, arazileri
paylaştıran kimseye ücret vermenin de caiz olduğunu gösterir. Çünkü her ikisi
de, birbirini dava eden kimseler arasındaki çekişmeyi ortadan kaldırma
bakımından aynı özelliği taşımaktadır. Diğer yandan tahminle amaçlanan,
paylaştırmaktır.
Arazi paylaştırıcı kimse ile tahmincinin, başlıkla ilgisi şudur:
Hem bu iki kimse, hem de Kur'an öğretmek ve rukye yapmak (Kur'anlla tedavi
etmek) tür bakımından aynıdır.
A'meş'in rivayetinde; "Koyunları teslim alınca bize
birşeyler sunuldu" şeklindedir. Ma'bed İbn Slrln'in rivayetinde ise,
"Bize otuz koyun verilmesini emretti ve bize süt ikram etti" şeklinde
ifadeler yer almaktadır.
Resulullah (s.a.v.)'ın, "Bana da bir pay ayırın"
buyurması, tıpkı vahşi eşek vb. bazı hadiselerde olduğu gibi, olaya ne kadar
sıcak baktığını göstermek içindir.
Hadisten Çıkarılan
Sonuçlar
Kur'an'la tedavi (rukye) yapmak caizdir. Bu hükme, zikir ve
sünnette nakledilen dualar da girer. Yine sünnette yer almayıp da sünnete ters
düşmeyen dualar da böyledir. Ancak sünnette, ne olumlu ne de olumsuz bir
şekilde yer alan şeylerle yapılan tedaviye gelince, bu konuda geniş bilgi
"Tıp" bölümünde yer alacaktır. (Bkz. Tıp Bölümü, 33. Konu. 5736. hadis. )
Bedevilere misafir olmak, onların yanında konaklamak, onlardan
misafir olarak ya da satın alma yoluyla bir şeyler talep etmek caizdir.
Kişi, taahhüt altına girdiği şeyi yerine getirmelidir. Çünkü Ebu
Said, Kur'an'la tedavi yapmayı, alacağı ücretin de, kendisine ve arkadaşlarına
ait olacağına dair söz vermişti. Resulullah s.a.v. de, ona, bu sözünü yerine
getirmesini emretmiştir. Görüldüğü kadarıyla helal olan şeyleri almak caizdir.
Ancak şüphe varsa ondan kaçınmak gerekir.
Nass bulunmadığı zaman ictihad edilebilir.
Kur'an, özellikle de fatiha suresi, sahabilerin gönlünde çok
büyük bir yere sahiptir.
Kişi, elindeki malı, ezelde belirlenmiş olan rızık sahiplerine
vermemezlik edemez.
Burada büyük bir hikmet daha vardır. Şöyle ki, bir şey
yasaklandığı zaman, o yasaklamayı yapan kim ise sadece onun cezalandırılması gerekir.
Çünkü insanların adeti, amirlere uymaktır. Yasaklayan (Müslümanların misafir
edilmesine engel olan) reis olduğuna göre, adil olan onun cezalandırılması
olacaktır.